top of page
Ara

Akran Zorbalığı ve Toplumsal Zorbalık

Yazarın fotoğrafı: Su PolatSu Polat

Zorbalığın sessiz yankıları: Egonun ve kimliğin kırılgan sınırlarında bir çöküş.
Zorbalığın sessiz yankıları: Egonun ve kimliğin kırılgan sınırlarında bir çöküş.

Kimlik, Benzerlik ve Nefret: Lacan’ın Ayna Evresi


İnsanlar en çok kendilerine benzeyenlerden, küçük farklar nedeniyle nefret edebilirler. Bu durum, narsistik bir savunma mekanizması olarak, benzerlikler içinde ortaya çıkan küçük farkların, kimlikleri tehdit etmesinden kaynaklanır. Bu konu Lacanyen psikanalizde ayna evresi ile birlikte, bireyin kendi imgesiyle kurduğu hem sevgi hem de nefret dolu ilişki üzerinden ele alınır. Aynadaki imge, kişinin egosudur. Ego ile kurulan ilişki ise çatışmalı bir yapıdadır. Bu çatışma, bireyin çevresindeki benzer kişilerle olan ilişkilerinin de çekirdeğindedir. Sonuç olarak, ayna evresinden itibaren, "komşunun çimleri her zaman daha yeşil" olarak görülür.



Yasanın Yokluğunda Çatışma


Benzerlerle yaşanan rekabetli ilişkinin tansiyonu her zaman aynı kalmaz. Tansiyonun yükseldiği yerlerde, ikili ilişkideki huzursuzluğu bastıracak bir üçüncüye ihtiyaç duyulur. Üçüncü, iki benzeri de kendisine tabii kılacak bir sınır, bir kural olarak gelir. Kural, imgesel tansiyonu yatıştırır. Örneğin, iki küçük kardeşin kavga etmesi durumunda ebeveyn, kuralını getirerek ilişkideki huzursuzluğu dengeler. Toplumsal düzeydeki üçüncü de toplumun tabii olduğu yasadır.


Çatışmanın Derinleşmesi: Orman Kanunları ve Zorbalık


Üçüncü olarak yasanın bulunmadığı bu düzlemde çatışma, “göze göz, dişe diş” mantığında ilerleyen, hatta belki de kan davasına benzetilebilecek bir hal alabilir. İki taraf da karşısındakinden bir nesneyi eksiltmeye odaklanır. Başka bir deyişle, üçüncünün kuralı getiremediği yerde en başarılı zorba olmaya dair bir yarış sahnelenir. Güçlü olanın, güçsüzü ezdiği orman kanunları geçerli olur.


Zorbalığın Dinamikleri


Çocuklar, benzerleriyle olan ilişkilerinin düzenlenmesi konusunda somut yardımlara ihtiyaç duyabilirler. Etraflarındaki bakım veren yetişkinler, bir süreliğine Başka konumunun temsilcisi olarak görev alır ve kural ile sınırı belirlerler. Çocukların benzerleriyle ilişkilerinin herhangi bir şekilde düzenlenmediği durumlar, William Golding’in ünlü romanı Sineklerin Tanrısında tasvir ettiği gibi bir ortamın ortaya çıkmasına neden olabilir. Burada, Başka konumuna yerleşecek bir yetişkinin rehberliğinin eksikliğiyle, ilkokul ve ortaokul çağındaki erkek çocuklar, güç ilişkilerini merkeze alarak kendi düzenlerini kurarlar. Bu düzende, zorbalık norm haline gelir. Aralarındaki en güçlü olanlar, sahte birer Başka gibi davranmaya başlar ve sonuç olarak felaketle yüzleşirler.


Zorbalık ve Akran Grupları: İkili İlişkiler ve Grup Dinamikleri


Akran zorbalığının doğası da bu şekilde işler. Sophie Dencausse (2023), okullarda yaşanan zorbalığı incelediği makalesinde, zorbalığın ikili bir düzlemde işleyen bir ilişki biçimi olduğunu belirtir. Zorbalıkta, akran grubunun normlarına uymayan veya herhangi bir yönü, örneğin fiziksel bir özelliği veya kökeni sebebiyle diğerlerinden farklı bulunan çocuk, bir bütün gibi hareket eden grubun nefretiyle karşılaşır. Bu durumda, nefret edenler ile nefret edilen arasındaki ilişki, ikili ve imgesel bir yapıdadır. Farklı olanı dışlamak ve hatta ona zorbalık yapmak, özellikle identifikasyonların önemli olduğu ergenlik gibi dönemlerde, grup için bir tür giriş kartı işlevi görebilir. Bu süreç, ergenlerin kendi kimliklerini inşa ederken gruba kabul edilme ve ait olma isteğiyle doğrudan ilişkilidir.


Zorbalık ve Sessizliğin Gücü: Yetişkin Müdahalesi ve "Başka" Olma


Bir yetişkinin, bir üçüncü olarak araya girmesi, sınırı belirlemesi ve dolayısıyla agresyonu yatıştırması gerekir. Ancak, Dencausse çoğu zaman bunun gerçekleşmediğini vurgular. Zorbalığın normu sessizliktir. Grup, nefret objesini sessizlik içinde bırakıp, onu dışlar. Bazen, zorbalığa uğrayan çocuk konuyla ilgili bir yetişkine başvursa da, yetişkin eylem almaz ve Başka olma rolünü üstlenmez. Bu gibi durumlarda, çocuğun sözü adeta iptal edilmiştir.


Toplumsal Zorbalık ve Güç Dinamikleri


Bireysel düzeydeki zorbalıkla paralel olarak, toplumsal alanda da benzer dinamikler işler. Toplumun yasalarının işletilemediği durumlarda toplumsal zorbalıklar ortaya çıkar. Bu durum, toplumsal alanda güçlü olanın güçsüz olanı ezmesi olarak görülür. Toplum, hakim sosyal söylemlerin içinde yer alanlar ile dışarıda konumlananların, yani farklı olanların toplamından oluşur. Farklı olan, ''küçük farkı'' sebebiyle nefret edilen olur. Diğerleri, grup identifikasyonunu güçlendirmek için farklı olana zorbalık yapabilir.


Sözü İptal Etmek: Sansür ve Toplumsal Sessizlik


Zorbaların hedef aldığı çocukların sözünün iptal edilmesi durumu toplumsal düzeyde de yaşanabilir. Sözü iptal etmenin bu diğer yolu sansürdür. Basın, baskın toplumsal söyleme olduğu kadar farklıların sesine yer açtığı derecede sözün alanı olur. Basın özgürlüğünü kısıtlamak, öznenin sesini kısmak anlamına gelir. Sansür, sözün kısmen eksiltilmesi veya değiştirilmesiyle ilgilidir. Öznenin ilettiği gösterenler modifiye edildiğinde, artık bu gösterenler özneye değil, onları değiştiren zorbaya ait olur. Sonuç olarak, mesajın otantikliği kaybolur ve öznenin gösterenleri ondan çalınmış olur.


Toplumsal Zorbalığın Çeşitli Yüzleri


Toplumsal zorbalıkın sansür haricinde pek çok farklı formu da vardır: gösteri hakkının gasp edilmesi, liyakatsizlik, rant amacıyla yasal prosedürlerin hiçe sayılması, her türlü ayrımcılık ve sosyal medya zorbalığı bu formlardan bazılarıdır. Bu durumların hepsinde, tıpkı kişisel ilişkilerde olduğu gibi, bazı kişi veya grupların belirli bir hazzı elde edebilmek için ilişkileri düzenleyen kuralları ihlal ettiği görülür. İhlal, yasanın içselleştirilmemesinin sonucudur.


Yasanın İçselleştirilmesi


Güçlünün güçsüzü ezmemesini garanti etmek, yasanın içselleştirilmesiyle mümkün olur. Yasanın içselleştirilmesi, Lacan'ın (1956-1957) tanıttığı üç nesne kaybı türünden ikisiyle ilgilidir. Bunlardan biri frusturasyondur. Frusturasyon, bir üçüncünün varlığına yer açılamayan, tamamen imgesel alana özgü bir eksikliktir. Reel düzendeki bir nesnenin yokluğunun yarattığı imgesel yaradır. Frustrasyon yaşayan kişi, kendisine hak gördüğü bir nesnenin diğer kişi tarafından alıkonulduğu iddiasındadır. Kastrasyon ise bu imgesel alana bir üçüncünün dahil olabildiği durumdur. Kastrasyonda nesnenin yokluğu simgesel alandadır. Yasanın içselleştirilmesi, nesne kaybının frusturasyondan kastrasyona taşınabilmesi anlamına gelir. Kayıp nesneyle simgesel yasanın yatıştırıcı ve düzenleyici etkisi altında ilişki kurmak, öznenin hazzına sınır gelmesi ve bu sınır sayesinde özgürleşebilmesi anlamını taşır.





Kaynaklar:


Dencausse, S. (2023) . Le harcèlement à l’école. La revue lacanienne, N° 24(1), 107-114. https://doi.org/10.3917/lrl.231.0107.


Lacan, J. (1967). Le Séminaire, Livre IV : La relation d'objet. Éditions du Seuil.








Su Polat,

Ocak 2025




Commentaires


bottom of page