Kaybedilene Öfkeli Ol(ama)mak: Yas ve Suçluluk
Kültür Yası Nasıl Etkiler? Yas Üzerine Lacanyen Açılımlar
Bir önceki yazıdan birkaç hatırlatmayla başlayacak olursak: yakın ilişkiler kaçınılmaz olarak çok boyutludur, hatta bu kişilerle olan ilişkilerin bir pırlantanın farklı kesitleri kadar çok yönü olabilir. Bir ilişki sevgi, şefkat, iş birliği barındırdığı kadar çelişki, yıkıcılık ve karışık duygular da içerebilir. Bir ilişkinin denkleminde bütün bunların aynı anda bulunması son derece olasıdır, hatta yakın ilişkilerde ikircikli duyguların hiçbir şekilde var olmaması imkanlı değildir. Freud’un Yas ve Melankoli’sindeki açıklamalarını kendimize pusula yaparsak bir sevilen bir nesneye dair aynı anda var olan zıt yönelimlerin içsel çatışmayla sonuçlanabileceğini, böylesi çatışmaların da söz konusu nesne kaybedildikten sonra yas sürecini sekteye uğratabileceğini söyleriz.
Sevilen nesneye hissedilenlerin arasında öfkenin özel bir yeri vardır1. Darian Leader psikanalizin en önemli keşiflerinden birinin bir şeyin eksikliğinin asla öfke olmadan kabul edilemediği fikri olduğunu ifade eder. Biriyle yakın ilişki kurmak neredeyse her zaman o kişiye yönelik hissedilen sevginin yanı sıra agresif, yıkıcı yönelimler de içerir. Sevilen kişiye yönelik bu tarz his ve yönelimler özneye çelişkili gelebilir, onları hem tecrübe ediyor olmak hem de varlıklarını kabul etmek zorlayıcı gelebilir. Çoğu durumda sevilen nesneye karşı sahip olunan bu tarz yıkıcı yönelimler oldukça suçluluk uyandırıcıdır. Bütün bu sebeplerden dolayı bu yönelimler bastırılır.
Gündelik yaşam içerisinde sevilenlere yönelik olumsuz his ve yönelimleri kabul etmek bu derece zorken bir de kayıptan sonra onlarla karşılaşmak, ardından da bu karşılaşmayı sindirip anlamlandırmak kimi zaman imkansıza yakın bir hale gelir. Ölen kişiye öfkeli olmak yaşayan birine öfkeli olmaktan çok daha suçluluk uyandırıcıdır. Kişi böyle bir durumda öfkesine ve yıkıcılığına gözlerini yumar. Hatta bazen onları görmemek için oldukça karışık savunmalar geliştirir. Yas da kimi zaman bu savunmaların gölgesinde kendini var etmeye çalışır. Kültür de bu noktada etkilidir. Kültürün bir gerçeği olarak ölen kişi yüceltilir. “Ölen kişinin arkasından kötü konuşulmaz” ifadesi bu fenomenin bizim kültürümüzdeki izleri hakkında da fikir verir. Ölen kişinin akıllardaki temsili bir nevi donar, izlenimler katılaşır. Ölüm kaybedilenin zihinlerdeki imajını güçlendirir2.
Bu noktada yas nasıl yaşanır?
Tekrardan pırlanta örneğini hatırlayalım. Kaybedilenle ilişkinin her kesitinin incelenmesi o kişinin bizi hayal kırıklığına uğrattığı, öfkelendirdiği, üzdüğü zamanların da gözden geçirilmesi, söze gelmesi demektir. Çoğu zaman yas sürecinde tıkanan noktalar da kaybedilenle yaşanan güzel hatıraların değil, ilişkinin çelişkili, yıkıcı, kafa karıştırıcı, karışık duygular içeren kısımlarının ele alınamamasından kaynaklanır. Özetle insanın hem kaybedilene yönelik kendi öfkesi ve yıkıcılığıyla karşılaşması, hem de karşı tarafın yıkıcılığının söze taşınması zor bir süreç olabilir.
Böyle aşamalarda klinik pratikte sıklıkla karşılaşılan bir durum danışanın esasi kaynağını ve adresini bilemediği bir çeşit öfke deneyimlediğini anlatmasıdır. Kişi kendisini iş yerinden birilerine, partnerine, bir arkadaşına, bir aile üyesine, hatta bazen pek de tanımadığı, görece uzağındaki kişilere öfkeleniyorken bulur. Neredeyse her zaman -en azından kişinin algısında-ortada sinirlenmek için bir neden vardır. Fakat yeterince yakından bakıldığında gösterilen nedenle tecrübe edilen öfkenin boyutunun uyuşmadığı ya da kişinin farklı koşullar altında aynı öfkeyi yaşamayabileceği görülür. Bu durumlarda esasi adresi kaybedilen nesne olan öfke yer değiştirmiştir.
Psikanalitik süreçler özneyi hem kayıp öncesinde sahip olunan ilişkiye hem de kayıp etrafında yaşanan tecrübelere kelime bulmaya davet eder. “Konuşulamaz” olduğu sanılan zaman içinde psişik gerçeklik içindeki yerini alır. Kayıp kelimelerin bulunması kaybı tecrübe etme şeklinin de rotasını bulmasını sağlar. Bir başka deyişle: kayıp sembolize edilir3, bu sayede yas rayına oturur.
Notlar:
1 Bkz.: Leader, D. (2009). The new black: Mourning, melancholia, and depression. Graywolf Press.
2 Bkz.: 1. notta adı geçen eser.
3 Lacan, J. (1956-1957). The Object relation: The seminar of Jacques Lacan, Book IV. (C. Gallagher, Trans.).
Su Polat,
2021
留言